İkinci Safha
ANAFARTALAR
KUMANDANI MUSTAFA KEMAL İLE MÜLAKAT
İkinci Safha
Paşa yine aynı
odada yine aynı sivil lacivert elbise ile oturmuş, önündeki mufassal haritadan
son Alman taarruzunu takip etmekle meşguldü. Taarruz istikametlerini, tahmin
ettiği neticeleri mesleğine âşık bir asker vuzuh ve samimiyetiyle anlattı. Ve
sonra:
- Bugün ikinci
safhadan bahsedecektik, öyle değil mi, efendim? dedi. Bu ikinci safha harbin
ikinci safhası değil, kumandanın o havalide deruhte ettiği vazifelerden ikincisidir.
Bu zamanda, Paşa umum Arıburunu cephesine ait mütalealarda bulunmak salâhiyetini
kendinde bulamıyor. Ancak sağ cenahta 19'uncu fırkanın başında bulunduğu sırada
cereyan eden en mühim hâdise hakkında, yani 6 Mayısta vukubulan umumî hücum
hakkında biraz malûmat verdi. Bu umumî hücumda onun fırkası, karşısındaki düşman
mevzilerine girmeye muvaffak olmuş.
- 7 Mayıs, dedi
(ve kahvesinden bir yudum olarak, evrakını okuduktan sonra) o günü şöyle hülâsa
edebiliriz:
Düşmanın Arıburnu'na
kuvvetler çıkardığı görüldü. Bu kuvvetlerden birkaç tabur kadar Arıburnu cephesinin
sağ cenah şimalinde bulunan Çataltepe'ye doğru gidiyordu. İcra edilen keşif
ve tarassuda nazaran da düşmanın, yine bu civarda, balıkçıadamları şimalişarkîsindeki
sırtlarda 100 metrelik küçük bir cephe üzerinde tahkimatı ve askeri görüldü.
Benim tahmin edip şimal grubu kumandanlığına arzettiğim gibi civardaki tahkimat
evvelâ ufak mıkyasta kanlı muharebeleri intaç etti. Sonra da Anafartalar harekâtı
umumîyesinin mebdeini teşkil etti.
8, 9, 10 mayıs
günlerinde bizim fırkanın cephesinde mühim hâdiseler olmamıştı. 11'inci günü
bir mütareke akdettik. Defni emvat ile uğraşıldı.
12, 13, 14 mayıs
günleri de, hattâ 15'te de iş'ara değer bir şey yok...
- Bu durgunluk
neden hâsıl oluyor, efendim?
- Çünkü düşman
yorgundur. Çok zayiat verdi. Mühim miktarda kırıldı. Ve benim telâkkiyatıma
göre artık Arıburnu'nda neticei kat'iyye almaktan sarfınazar ediyor. Ben bu
durgunluğu ona hamlediyorum. Mayısın 16'ncı günü benim sol cenahımda bulunan
fırka ki o da bizimdir, ihzar olunan birtakım lağımları iştial ettiriyor. Onların
iştial etmesiyle beraber düşmana bir baskın hücumu icra ediyor.
17 mayısta işte
demin bahsettiğimiz Çataltepe Halit ve Rızatepe denilen yerde kanlı bir muharebe
oluyor.
- O tepeye niçin
Halit ve Rızatepe denmiş?
Orada Rıza Efendi
isminde ve Halit Efendi isminde gayet kahramanca bir hücum icra eden iki zabit
şehit olduğu için!...
Bu muharebeden
sonra bir aralık benim Arıburnu'na karşı muhafazasını deruhte ettiğim cepheye
ilâveten Anafartalar mıntıkası dahilindeki Azmak'a kadar olan parça da tahtı
mes'uliyetime verildi. Fakat daha sonra bütün Anafartalar mıntıkası doğrudan
doğruya Esat Pş. Hazretlerine merbut olmak üzere Almanyalı Vilmer Bey'in tahtı
kumanda ve mes'uliyetine tevdi edildi.
On sekiz de hep
o muharebe ile geçiyor.
22'nci günü verilen
malûmata göre düşman, cenup grubunda yani Seddülbahir civarında Kirte mıntıkasına
şiddetle taarruz etmekte idi. Binaenaleyh cephemizde de ciddi veyahut nümayiş
tarzında bir düşman taarruzuna intizar etmek ihtiyata muvafıktı. Hakikatte o
gün öğleden evvel bütün fırka cephesi düşmanın top, tüfek, mitralyozları ile
şiddetli ateş altına alındı. Düşman taarruzu vaki oldu. Gerçi umum cephede düşman
ademi muvaffakiyete duçar edildi. Fakat Bombasırtı'nda iki siperimiz zabt ve
işgal etti. 23 mayıs günü biz siperleri istirdat ile geçirdik. Düşman tedbirler
sayesinde ve bilhassa 27.nci ve 57.nci kuvvetinin sabaha kadar teksif etmiş
ve aleyhimize istimal edecek bir hale getirmişti. Fakat ittihaz olunan tedbirler
sayesinde ve bilhassa 27.nci ve 57.nci alayların kumandanlarının, zabitlerinin
ve efradının kahramanlıkları sayesinde o siperler içinde bulunan düşman kâmilen
itlâf edildi. Bombalarla parça parça berhava oldular. Siperler elimize geçtiği
zaman içerleri düşman cesetleriyle ağız ağıza dolu idi. O, müthiş bir şeydi.
İngilizlerden bir fert bile kurtulmamıştı.
Bu muharebe cereyan
ettiği sırada Kemalyeri'ni teşrif etmiş bulunan Talat Pş. Hazretleriyle İsmail
Canbulat ve Doktor Nazım Beyler o gün İngilizlerden iğtinam ettiğimiz maddi
muharebe hatıralarına da maliktirler. Kiminde kurşun parçalamış bir İngiliz
altını, kiminde ufak tefek nişanlar, dürbün parçaları filân vardır.
-O gün zatiâliniz
de Kemalyeri'nde mi bulunuyordunuz?
-Hayır, ben muharebe mahallinde idim. Kendileriyle telefonla görüştük. Bahsettiğim
hediyeleri oradan gönderdim.
Düşmanın yalnız
bu ufak muharebedeki zayiatı 3000'den fazla tahmin olunmuştu.
24 mayısta düşman
yine fırka cephesine taarruz etti. Hattâ ufak bir siperimize de girdi. Fakat
neticede kâmilen telef edildi. Yine dışarı atıldılar, mahvoldular.
26 ile 27'de yine
bir şey yok 28'de öyle.
29'da düşman 31,
33, 34 numara verdiğimiz siperlere taarruz etti. Fakat çok zayiat vererek koğuldu.
Bombasırtı'nda boyun noktasına mücavir olarak 14 nisan günü taarruzdan sonra
vücude getirilen bu siperler Arıburnu cephesinde 7-8 metreden 10 ilâ 12 metreye
kadar düşmana yakın olan siperlerdi. Bu kurbiyet ve sonra bu siperler üzerindeki
hâdiseler diyebiliriz ki, kedilerine bir mevkii mahsus ve bir şöhreti tarihiye
temin etmiştir. Bu siperlerin karşısında bulunan düşman siperleri, gerileri
Korkuderesi'ne inen bir yarın kenarında inşa edilmiş olmak itibarıyla bir mahiyeti
mahsuseyi haizdir. Mezkûr siperlerdeki düşman daima ürkek bir halde idi. Bunun
işte numaralarını söylediğimiz siperlerimize karşı faaliyetleri, tecavüzleri,
hemen hiçbir gece eksik olmazdı. Üstünden bombalar atılmak, tahtezzemin lağımlar
infilâkı ile bu siperlerimiz âdeta bir cehenneme çevrilmekte idi. Tabii karşımızdaki
düşman siperleri de hemen aynı halde idi. Düşmanın bombalarından vukua gelecek
telefatı tenkis edebilmek maksadıyla bu siperler üzerine kalaslar örttürmüştük.
Onlar bu kalaslara ikide bir "mayii muhrik şişeler"i atıyorlar, siperlerde
yangın tevlit ediyorlardı. Kesif alevler ve dumanlar o siperlerin üstünden hiç
ayrılmazdı. Tabii biz oralarda pek çok telefat vermekte idik. Fakat buna rağmen
şeci, mütevekkil askerlerimiz bütün bu yangın, lağım, bomba infilâklarına göğüs
geriyorlar, şayanı gıpta bir metîn azimle yerlerini muhafaza ediyorlar, düşmana
mukabelede bulunuyorlardı. 30, 31'den ve 1 hazirandan 16 hazirana kadar mühim
hadiseler yok.
Fakat Mustafa Kemal
Paşa 16 haziranda fırkasının sağ cenahında cidden kanlı bir muharebe yapmış.
Ve o günden itibaren 24 temmuza kadar fırka cephesinde mühim hâdise olmamış.
Yalnız 29 haziranda yine düşman bir kısım cephemize taarruz etmiş ve tartedilmiş.
24 temmuz günü, fırkasının cephesine topçu ateşi başlamış. Bu ateş evvelce mutat
dahilindeki derecede imiş. Ancak öğleden sonra şiddetini peyderpey arttırmış.
Düşman... inci fırka cephesinde ve Mustafa Kemal Bey'in fırkasının sol cenahında
bir taarruz hazırlığı ima eder surette, şiddetli topçu ateşi istimal etmekte
imiş. Filhakika hemen arkasından Kanlısırt'ta taarruza geçmiş. Ve teşebbüsünde
sühuletle muvaffak olmuş. Muharebe bütün cephe üzerinde, hem de pek şiddetli
olmak şartıyla gece dahi devam ediyormuş. Paşanın cephesinin gerisinde, Anafarta
mıntıkası dahilinde bulunan Ağıldere civarında sürekli ateşleri işitiliyormuş.
Düşman gece yarısından
yarım saat sonra Paşanın fırkasına taarruz eder. Ve tekmil siperlerimizde, hattâ
gerilerimizdeki havalilerde vesaitinin azamî derecesini istimal eder: Yağlı
paçavralar, tahtezzemin lağım infilâkları, muhtelif nevide bombalar! Kara ve
deniz topçuları fırkanın cephesini mütemadiyen sarsmakta imiş.
Saat dakika
1 10 evvelde Mustafa
Kemal Bey kıt'alarının nazarı dikkatini şu suretle celbetmiş!
"Vaziyeti
umumiye pek mühimdir. Kumandanlardan, zabitlerden her vakitkinden ziyade fevkalâde
intibah ve mesaii fedakârane isterim."
Sonra saat 3.30
evvelde de diğer bir emirle düşmanın bütün teşebbüslerini kıracak teyakkuz lüzumunu
tekrar etmiş.
25 temmuz günü
saat 4 evvelden itibaren düşman topçusu azamî faaliyetle ateş ediyormuş. Siperlerimizle
rahı mesturlarımız da ehemmiyetli bir surette yıkılmaya devam ediyormuş. Saat
4.45 evvelde düşman fırka cephesine hücuma kalkmış. Fakat bütün hücumları askerimizin
metaneti sayesinde az bir zaman içinde kâmilen mahvedilmiştir. Düşmanlarımız
dehşetli zayiata uğramışlar, hattâ bazı siperlerimize girmeye muvaffak olan
kısımları da orada siperler içinde itlâf edilivermişler.
Aynı günde saat
beşe doğru düşman sağ cenahımız aleyhine ikinci bir hücum tevcih etmişse de
bu da püskürtülmüş. Düşman, hücumlarını pek musırrane bir surette icra etmekte
imiş. Paşa gülümseyerek dedi ki: Hattâ zabitlerinin sopalarla efradı sıkıştırarak
müteaddit defalar siperlerden çıkarmaya çalıştığı görülüyordu.
-Pek iyi Paşa Hazretleri,
düşmanın fırkanız istikametinde bu derece uğraşmaktaki maksadı ne idi?
-Vallahi, diyemeyiz
ki düşmanın 19'uncu fırka cephesine yaptığı bu hücumlardan maksadı bir nümayişten
yahut da bu cihetteki kuvvetlerimizi tesbit etmek vayahut da Ağıldere cihetinden
sevk ve istihdamdan menetmekten ibarettir. Hayır! Bence düşmanın asıl maksadı
harekâtı umumiyesinde hedefi kat'î ittihaz ettiği Kocaçimen silsilesine, aynı
zamanda 19'uncu fırkayı da geri atmak suretiyle vâsıl olmaktan ibaretti. Fırka
cephesinin vaziyeti umumiyeye nazaran haiz olduğu ehemmiyet, "Arıburnu-Kocaçimen",
istikametini seddetmesi itibarıyla haiz olduğu ehemmiyet benim tahminimi muhik
gösterebilir. Düşman fırkaya yaptığı hücumlara üç dört livadan aşağı kuvvet
tahsis etmemişti. İlk hücumda verdiği azîm zayiata rağmen hücumu tecdit etmesi
fırka cephesinde takip ettiği gayenin ciddiyetine gayet açık bir delildir. Düşmanın
fırka cephesinde ademi muvaffakiyete uğramasının sebebi, sahra obüs bataryalarıyla
iki harp gemisinden icra edilen 14, 15 saatlik mütemadî bir bombardıman altında
kıt'alarımızın metanetlerini, mevkilerini muhafaza etmelerinden ileri gelmişti.
Bunda günlerden beri tahkim ve tarsin edilen siperlerimizin bahşeylediği istifadeyi
de unutmayın.
Burada mühim bir
satır başına geçeceğiz.
-Buyrun efendim.
-Fırka cephesine
tevcih olunan hücumları size izah ettiğim gibi, gerçi tardedilmişti; fakat fırka
için, bütün Arıburnu vaziyeti için daha büyük bir tehlike başgöstermiş oluyordu.
-Bu tehlike ne
idi?
-Bu tehlike Ağıldere
mıntıkasından Şahinsırt'la Conkbayırı'na ilerlemekte olan düşmandı!
Bu tehditkâr hareket
tekmil Arıburnu cephesinin sükutunu intaç edebilecek bir mahiyette idi. Bu istikamete
karşı fırka kendi vüs'ü salâhiyeti dairesinde icap eden tedbirleri almıştır.
Fakat asıl tedabirle yani umumî noktai nazardan icraat ve tertibatla şimal grubu
kumandanlığı ciddî bir surette iştigal etmekte idi.
Paşa bu esnada
çıngırağı çaldı. Kapının önündeki mahmuz şıkırtısına yeniden kahveler ısmarladı.
Birer sigara daha yaktık.
-Filhakika dedi,
mühimce kuvvetlerin zevalden sonra Conkbayırı cephesine tevcih edildiği öğrenilmişti.
26 temmuz günü düşman pek erkenden tasviri pek mümkün olmayan bir şiddetle ilerledi.
Gerek Arıburnu cephesindeki obüs ve sahra toplarıyla gerekse denizdeki harp
gemileriyle Conkbayırı'nı ateş altına aldı. Bu sırada bazı raporlar aldım ki
Conkbayırı vaziyetini pek şayanı memnuniyet olarak tasvir etmiyordu. Bu raporlardan
başka erkânı harbiye reisini ve yaveri bizzat Conkbayırı ve şahinsırt civarına
gönderdim. Vaziyeti tetkik ettirdim. Vaziyette vahamet muhakkaktı. Düşman Kocaçimen'i
ve Şahinsırt'ı işgal etmişti. Kendim de bizzat bulunduğum fırka tarassut mahallinden
Conkbayırı'ndaki hücum dalgalarını görüyordum. O istikametten gelen düşman mermileriyle
karargâhımdaki zabitlerden yaralananlar vardı. Düşman diğer taraftan Suvla limanında
da, onun cenubundaki sahillerden de asker ihraç etmişti. Bir taraftan da taarruz
ediyordu.
Bugüne kadar Anafartalar
mıntakası, şimal grubu kumandalığına merbuttu. Ve şimal grubu kumandanlığı tarafından
idare edilmekte idi. O gün emir ve kumandada bir değişiklik icra edildi. Saros
grubu kumandanı Miralay Feyzi Bey'in Conkbayırı ve Kocaçimen'deki kıtaatı da
tahtı kumandasına alarak "Anafartalar grubu" namıyla bir grup teşkil
olunduğu resmen tebliğ edilmişti. Conkbayırı'ndaki büyük tehlikeyi yakından
görüyor ve çok müteessir oluyordum. Onun için şimal grubu kumandanlığına şu
tarzda maruzatta bulundum:
Conkbayırı'ndaki
vaziyetin henüz şayanı dikkat ve nazik olduğu anlaşılıyor. Bu hususta ordu kumandanının
nazarı dikkatlerini ciddi suretle celbe delâlet buyurmanızı selâmeti memleket
namına istirham ederim.
Bu anda umum büyük
kumandanlarla bir asabiyet mevcuttu. Ordu kumandanı Liman Pş. Hazretleri tarafından
Kâzım Bey (eski Samsun Valisi Kâzım Paşa) telefonda benimle görüştü. Mütaleatımı
sordu. Vaziyetin nezaketini söyledim, dedim ki: "Daha bir an mevcuttur.
Bu anı da ziyaa uğratacak olursak bir felâketi umumîye karşısında kalmaklığımız
pek muhtemeldir." Vaziyetin umumîleşmiş olduğunu, Anafartalar'da çıkmış
ve çıkmakta olan düşman kuvvetlerini nazarı dikkate almak, ona göre umumî tedbirler
ittihaz etmek lâzım geldiğini, sevk ve idareyi tevhit ve temin için bütün kuvvetlerin
bir kumanda altında, bilâvasıta bir kumanda altında bulunmasından başka çare
kalmadığını söyledim.
26-27 gecesi saat
9.50 sonrada idi ki şimal grubu kumandanı, ordu kumandanı Liman fon Sanders
Pş. Hazretleri tarafından Anafartalar grubu kumandanlığına tayin edildiğime
dair olan emri tebliğ etti. Aynı emirde, hemen hareket ederek 27 temmuzda icrası
emredilmiş olan taarruzu icra etmekliğim de mevcuttu. Bu emir üzerine 27'inci
alay kumandanı Şefik Bey'i 19'uncu fırka kumandanlığına tevkil ettim. Yanıma
fırka sertabibi Hüseyin Bey'i aldım.
-Niçin?
-Hasta idim çünkü...
Yaverim Kâzım Efendi o gün şehit olmuştu. Rasim Efendi isminde diğer bir süvari
zabitini de aldım. Dört aydır o yerde, yani ateş hattından 300 metre geride
eçsat taaffünatı ile bozulmuş bir hava teneffüs etmekte idim. O gece saat on
birde, zindan gibi zifirî karanlıklar içinde oradan çıkınca ilk defa temiz bir
hava karşısında bulundum. Fakat bu güzel havayı zulmet ve müphemiyet içinde
teneffüs etmek nasip oluyordu.
Hiç ardı arası
kesilmeyen hücumların karşısında azmine ufak bir sarsıntı bile gelmeksizin bu
zatın uykusuz, havasız yerlerde burnuna kan ve barut kokuları, leş ve ceset
kokuları çarpa çarpa, kulağında muhtelif çatırdılar, gümbürtüler yer ede ede
nasıl çalıştığına şaşıyordum. Dedim ki:
-Paşa Hazretleri,
benim anladığıma göre siz henüz ne düşmanın derecei kuvvetini, ne de başına
yeni tayin edildiğiniz bizim kuvvetlerimizi bilmiyorsunuz. Fazla olarak da,
dediğiniz gibi, bu zulmet ve müphemiyet içinde meçhullere doğru gidiyorsunuz.
Bu kadar ağır bir mes'uliyeti nasıl bir düşünce ile kabul ediyordunuz?
Çünkü ben bu harekette
tarife sığmaz, alelâde, hattâ fevkalâde kelimelerle anlatmaya çalıştığımız ruhî
haletlerin pek üstünde olan bir şey görüyordum!
-Vakıâ böyle bir mes'uliyeti deruhde etmek, takdir buyurduğunuz gibi, basit
bir keyfiyet değildir. Fakat ben, vatanım mahvolduktan sonra yaşamamaya karar
verdiğim için kemali iftiharla bu mes'uliyeti deruhde ettim. Ve hemen saatlerce
mesafe uzakta bulunan Çamlıtekke karargâhına hayvanla hareket ettim. İşte bu
suretle benim Arıburnu ile olan kumanda münasebetim nihayete ermiş oluyor.
Bu ifadelerin ruhunuza
verdiği temiz ve ulvî tesiri anlamak için o mert, pervasız sesi kulaklarınız
benim gibi duymalı idi. Gözleriniz, onun mavi gözlerindeki kuvvetli parıltıyı
görmeli, azimkâr asker çehresindeki mânayı okumalı idi. İçinde, dram sahnelerindeki
kahramanlarına müelliflerinin iare ettiği büyük, gürültülü kemiler olmayan o
kuvvetli cümleler! Ben onları günlerce hatıramda sakladım. Bu genç adama karşı
bir meclûbiyet hissettim.
Bu memuriyetinden
ayrılırken orada bulunan silâh arkadaşlarına karşı ne türlü hisler perverde
ettiğini sordum. Mukadderatımızla sıkı sıkıya alâkadar olan bu muharebeler esnasında
bütün ordunun, küçük neferden, büyük kumandana kadar vazifesini ne suretle telâkki,
ne suretle ifa ettiğini bilmek istiyordum.
İşte Mustafa Kemal
Paşa'nın cevapları:
-İngilizler, Arıburnu
ihracında, bu cephedeki muharebelerde kumandanlarının, askerlerinin gösterdikleri
cesareti, metaneti, cengâverane meziyetleri fevkalâde bir lisanı takdirle yâd
ve ilan etmektedirler. Fakat düşünün ki bütün muharebe vesaitiyle mükemmel surette
mücehhez olarak büyük bir inat ve azimle Arıburnu sahillerine ayak basan düşmanımız
yine o sahil kenarlarında kalmaya mecbur olmuştur. Binaenaleyh zabitlerimiz,
askerlerimiz hissiyatı vatanperverane ve dinîyeleriyle, şecaati mahsusai milliyeleriyle
bu derece kuvvetli bir düşmana karşı payitaht kapılarını muhafaza etmekle cidden
şayanı iftihar bir mevki kazanmışlardır. Kumanda eğitim bilûmum kıt'aların zabitanını
ve efradını birer birer takdir ederim. Bu ulvî maksat uğrunda canlarını kahramanca
feda eden mukaddes şehitlerimizi derin ve ebedî bir hürmetle yâdederim.